Murat
New member
Bir Zamanlar, Sessiz Bir Akşamda Başlayan Hikâye
O akşam, forumda yeni bir başlık açmak istedim. Başlıkta yazan tek cümle şuydu: “Muhammed Ali hangi yılda vefat etti?”
Ama aslında amacım sadece bir tarih öğrenmek değildi. Çünkü bazen bir insanın ölüm yılı, onun ardında bıraktığı hikâyelerin ne kadar canlı kaldığını gösterir. Ekranın başında otururken, o güçlü yumrukların, o sarsılmaz duruşun ve o bilgece sözlerin yankısını duyar gibiydim. Derken, aklımda bir hikâye belirdi…
1. Bölüm: Eski Bir Televizyon ve Bir Baba
1980’lerin sonunda küçük bir kasabada yaşayan İbrahim, eski bir televizyonun önünde oturmuş, anteni her birkaç dakikada bir düzeltmeye çalışıyordu. Oğlu Yusuf, minderin üstünde heyecanla bekliyordu. Ekranda siyah beyaz bir görüntü belirdi: ringde bir dev, karşısında öfkeyle yumruk savuran bir başka adam. Spikerin sesi hışırtıların arasından yankılandı:
“Ve işte, Muhammed Ali!”
Yusuf, babasının yüzündeki ifadeyi asla unutmadı. İbrahim’in gözleri parlıyordu; bir zaferin değil, bir direnişin yansıması vardı orada. O anda baba-oğul arasında sözcüklere sığmayan bir bağ oluştu. İbrahim, oğluna döndü ve “Bak evlat,” dedi, “bu adam sadece yumruk atmıyor, inandığı şeyi savunuyor.”
2. Bölüm: Stratejiyle Empatinin Kesiştiği Yer
Yıllar sonra, Yusuf artık genç bir adam olmuştu. Üniversiteye başladığında, kaldığı yurtta Zeynep adında bir kızla tanıştı. Zeynep, psikoloji okuyordu; duyguların derinliğini, insanların sessiz çığlıklarını anlamaya çalışan biriydi. Yusuf ise mühendislikteydi, çözüm odaklı düşünür, olayları parçalarına ayırarak anlamaya çalışırdı.
Bir akşam yemekte konu dönüp dolaşıp efsanelere geldi. Zeynep sordu:
“Yusuf, senin için bir kahraman kimdir?”
Yusuf hiç düşünmeden cevapladı:
“Muhammed Ali.”
Zeynep kaşlarını kaldırdı.
“Boks mu? Şiddet içeren bir sporun adamını mı kahraman olarak görüyorsun?”
Yusuf gülümsedi. “Hayır,” dedi. “Ben onun yumruklarına değil, direnişine hayranım. Vietnam Savaşı’na gitmeyi reddetti, bedelini ödemeyi göze aldı. Strateji sadece ringde değil, hayatta da gerekir.”
Zeynep sessiz kaldı. Sonra yumuşak bir sesle ekledi:
“Belki de onun en büyük gücü empatisiydi. İnsanları anlamak, onların acısını paylaşmak, bunun için bedel ödemek…”
O gece ikisi de farklı pencerelerden aynı gökyüzüne baktı. Erkek aklıyla kadın kalbi bir hikâyenin ortasında buluşmuştu.
3. Bölüm: 2016’nın Sessiz Haziranı
Yıllar geçti. Yusuf artık bir baba olmuş, Zeynep’le evlenmişti. Oğlu Kerem henüz on yaşındaydı. Bir akşam haberleri izlerken alt yazıda şu cümle belirdi:
“Efsanevi boksör Muhammed Ali, 3 Haziran 2016’da hayatını kaybetti.”
Yusuf’un içi burkuldu. Çocuğuna baktı, sonra televizyondaki siyah beyaz görüntülere. Kerem merakla sordu:
“Baba, o adam neden herkesin dilinde?”
Yusuf cevap vermek yerine Zeynep’e baktı. Zeynep gülümsedi. “Anlatmalısın,” dedi.
Yusuf derin bir nefes aldı:
“O, güçlüydü ama gücünü sadece kaslarından almazdı. İnsanlara adaletin, inancın, cesaretin ne olduğunu gösterdi. Yumrukla değil, duruşla kazandı.”
Kerem sessiz kaldı, sonra masanın üzerindeki defterine bir cümle yazdı:
“Cesur olmak, korkmamak değil, doğru bildiğinden vazgeçmemektir.”
Zeynep gözyaşlarını silerken Yusuf’a döndü.
“İşte,” dedi, “o hem senin hem benim kahramanımız.”
4. Bölüm: Forumda Açılan Başlık
O gece Yusuf, bilgisayarının başına geçti. Eski bir alışkanlıkla foruma girdi. Yıllardır aynı nicki kullanıyordu: IronSoul. Yeni bir konu açtı. Başlık:
“Muhammed Ali hangi yılda vefat etti?”
Altına şöyle yazdı:
“3 Haziran 2016… Ama aslında o gün ölmedi. O gün bir beden sustu, fakat bir duruş yaşamaya devam etti. O, bir yumruk kadar hızlı ama bir söz kadar derin yaşadı.”
Bir süre sonra, forumda cevaplar yağdı. Kimisi onun politik duruşundan, kimisi sporculuğundan bahsetti. Ama en çok dikkat çeken yorum Zeynep’in kullanıcı adından geldi: EmpatiGülü.
Şöyle yazmıştı:
“Bir kadının gözünden, o bir savaşçıydı ama aynı zamanda kalplere dokunan bir şair. ‘Ben en iyisiyim,’ dediğinde kibirli değil, inanmıştı. Çünkü inanç, insanın kendiyle yaptığı barışın adıdır.”
Yusuf gülümsedi. Ekranda iki dünyanın birleştiği bir satır vardı. Stratejinin aklıyla empatinin kalbi yan yana durmuştu.
5. Bölüm: Zamanın Yumruğu
Aradan yıllar geçti. Forumlar yavaş yavaş sessizliğe gömüldü. Ama o başlık hâlâ bir yerlerde yaşamaya devam etti.
Bir kullanıcı, yıllar sonra o konuyu buldu ve altına şu satırları ekledi:
“Bugün yine Muhammed Ali’nin sözlerini okudum: ‘Uçan kelebek gibi süzül, sokan arı gibi ısır.’
Belki de asıl mesele ne kadar güçlü olduğumuz değil, neye inandığımızdır.”
Yusuf’un oğlu Kerem büyümüş, artık kendi öğrencilerine tarih anlatan bir öğretmen olmuştu. Her yıl 3 Haziran’da sınıfa o efsanevi boksörün hikâyesini anlatırdı.
Ve her defasında şu cümleyle bitirirdi:
“2016’da öldü derler ama ben size bir sır vereyim; bazı insanlar ölmez, sadece yankıya dönüşür.”
Sonuç: Bir Tarihten Fazlası
Muhammed Ali, 3 Haziran 2016’da vefat etti.
Ama onun ölümü, yalnızca bir takvimin sayfasına düşen bir tarihti. Çünkü o, erkeklerin stratejisini ve kadınların empatini birleştiren bir insanın sembolüydü.
O, hem aklın hem kalbin dövüştüğü ringde, insan olmanın en onurlu hâlini gösterdi.
Ve belki de bu yüzden…
Her forumda, her hikâyede, her sessiz akşamda bir yerlerde hâlâ yankılanıyor o cümle:
“Ben en iyisiyim, çünkü inandım.”
O akşam, forumda yeni bir başlık açmak istedim. Başlıkta yazan tek cümle şuydu: “Muhammed Ali hangi yılda vefat etti?”
Ama aslında amacım sadece bir tarih öğrenmek değildi. Çünkü bazen bir insanın ölüm yılı, onun ardında bıraktığı hikâyelerin ne kadar canlı kaldığını gösterir. Ekranın başında otururken, o güçlü yumrukların, o sarsılmaz duruşun ve o bilgece sözlerin yankısını duyar gibiydim. Derken, aklımda bir hikâye belirdi…
1. Bölüm: Eski Bir Televizyon ve Bir Baba
1980’lerin sonunda küçük bir kasabada yaşayan İbrahim, eski bir televizyonun önünde oturmuş, anteni her birkaç dakikada bir düzeltmeye çalışıyordu. Oğlu Yusuf, minderin üstünde heyecanla bekliyordu. Ekranda siyah beyaz bir görüntü belirdi: ringde bir dev, karşısında öfkeyle yumruk savuran bir başka adam. Spikerin sesi hışırtıların arasından yankılandı:
“Ve işte, Muhammed Ali!”
Yusuf, babasının yüzündeki ifadeyi asla unutmadı. İbrahim’in gözleri parlıyordu; bir zaferin değil, bir direnişin yansıması vardı orada. O anda baba-oğul arasında sözcüklere sığmayan bir bağ oluştu. İbrahim, oğluna döndü ve “Bak evlat,” dedi, “bu adam sadece yumruk atmıyor, inandığı şeyi savunuyor.”
2. Bölüm: Stratejiyle Empatinin Kesiştiği Yer
Yıllar sonra, Yusuf artık genç bir adam olmuştu. Üniversiteye başladığında, kaldığı yurtta Zeynep adında bir kızla tanıştı. Zeynep, psikoloji okuyordu; duyguların derinliğini, insanların sessiz çığlıklarını anlamaya çalışan biriydi. Yusuf ise mühendislikteydi, çözüm odaklı düşünür, olayları parçalarına ayırarak anlamaya çalışırdı.
Bir akşam yemekte konu dönüp dolaşıp efsanelere geldi. Zeynep sordu:
“Yusuf, senin için bir kahraman kimdir?”
Yusuf hiç düşünmeden cevapladı:
“Muhammed Ali.”
Zeynep kaşlarını kaldırdı.
“Boks mu? Şiddet içeren bir sporun adamını mı kahraman olarak görüyorsun?”
Yusuf gülümsedi. “Hayır,” dedi. “Ben onun yumruklarına değil, direnişine hayranım. Vietnam Savaşı’na gitmeyi reddetti, bedelini ödemeyi göze aldı. Strateji sadece ringde değil, hayatta da gerekir.”
Zeynep sessiz kaldı. Sonra yumuşak bir sesle ekledi:
“Belki de onun en büyük gücü empatisiydi. İnsanları anlamak, onların acısını paylaşmak, bunun için bedel ödemek…”
O gece ikisi de farklı pencerelerden aynı gökyüzüne baktı. Erkek aklıyla kadın kalbi bir hikâyenin ortasında buluşmuştu.
3. Bölüm: 2016’nın Sessiz Haziranı
Yıllar geçti. Yusuf artık bir baba olmuş, Zeynep’le evlenmişti. Oğlu Kerem henüz on yaşındaydı. Bir akşam haberleri izlerken alt yazıda şu cümle belirdi:
“Efsanevi boksör Muhammed Ali, 3 Haziran 2016’da hayatını kaybetti.”
Yusuf’un içi burkuldu. Çocuğuna baktı, sonra televizyondaki siyah beyaz görüntülere. Kerem merakla sordu:
“Baba, o adam neden herkesin dilinde?”
Yusuf cevap vermek yerine Zeynep’e baktı. Zeynep gülümsedi. “Anlatmalısın,” dedi.
Yusuf derin bir nefes aldı:
“O, güçlüydü ama gücünü sadece kaslarından almazdı. İnsanlara adaletin, inancın, cesaretin ne olduğunu gösterdi. Yumrukla değil, duruşla kazandı.”
Kerem sessiz kaldı, sonra masanın üzerindeki defterine bir cümle yazdı:
“Cesur olmak, korkmamak değil, doğru bildiğinden vazgeçmemektir.”
Zeynep gözyaşlarını silerken Yusuf’a döndü.
“İşte,” dedi, “o hem senin hem benim kahramanımız.”
4. Bölüm: Forumda Açılan Başlık
O gece Yusuf, bilgisayarının başına geçti. Eski bir alışkanlıkla foruma girdi. Yıllardır aynı nicki kullanıyordu: IronSoul. Yeni bir konu açtı. Başlık:
“Muhammed Ali hangi yılda vefat etti?”
Altına şöyle yazdı:
“3 Haziran 2016… Ama aslında o gün ölmedi. O gün bir beden sustu, fakat bir duruş yaşamaya devam etti. O, bir yumruk kadar hızlı ama bir söz kadar derin yaşadı.”
Bir süre sonra, forumda cevaplar yağdı. Kimisi onun politik duruşundan, kimisi sporculuğundan bahsetti. Ama en çok dikkat çeken yorum Zeynep’in kullanıcı adından geldi: EmpatiGülü.
Şöyle yazmıştı:
“Bir kadının gözünden, o bir savaşçıydı ama aynı zamanda kalplere dokunan bir şair. ‘Ben en iyisiyim,’ dediğinde kibirli değil, inanmıştı. Çünkü inanç, insanın kendiyle yaptığı barışın adıdır.”
Yusuf gülümsedi. Ekranda iki dünyanın birleştiği bir satır vardı. Stratejinin aklıyla empatinin kalbi yan yana durmuştu.
5. Bölüm: Zamanın Yumruğu
Aradan yıllar geçti. Forumlar yavaş yavaş sessizliğe gömüldü. Ama o başlık hâlâ bir yerlerde yaşamaya devam etti.
Bir kullanıcı, yıllar sonra o konuyu buldu ve altına şu satırları ekledi:
“Bugün yine Muhammed Ali’nin sözlerini okudum: ‘Uçan kelebek gibi süzül, sokan arı gibi ısır.’
Belki de asıl mesele ne kadar güçlü olduğumuz değil, neye inandığımızdır.”
Yusuf’un oğlu Kerem büyümüş, artık kendi öğrencilerine tarih anlatan bir öğretmen olmuştu. Her yıl 3 Haziran’da sınıfa o efsanevi boksörün hikâyesini anlatırdı.
Ve her defasında şu cümleyle bitirirdi:
“2016’da öldü derler ama ben size bir sır vereyim; bazı insanlar ölmez, sadece yankıya dönüşür.”
Sonuç: Bir Tarihten Fazlası
Muhammed Ali, 3 Haziran 2016’da vefat etti.
Ama onun ölümü, yalnızca bir takvimin sayfasına düşen bir tarihti. Çünkü o, erkeklerin stratejisini ve kadınların empatini birleştiren bir insanın sembolüydü.
O, hem aklın hem kalbin dövüştüğü ringde, insan olmanın en onurlu hâlini gösterdi.
Ve belki de bu yüzden…
Her forumda, her hikâyede, her sessiz akşamda bir yerlerde hâlâ yankılanıyor o cümle:
“Ben en iyisiyim, çünkü inandım.”