İzmit'i kim fethetti ?

Yaren

New member
Kişisel Bir Bakış: İzmit Üzerine Düşünceler

Bir gün İzmit’in sahilinde yürürken, rüzgârın yüzüme çarpan serinliğinde tarih kokusunu hissettim. Her adımda farklı bir dönemin izine rastlamak mümkündü; kimi zaman Roma’dan kalma bir taş, kimi zaman Osmanlı mimarisinden bir süsleme... O an kendi kendime sordum: Bu topraklar kaç kez el değiştirdi, kaç kez fethedildi, kimlerin rüyalarında yer etti? İşte o sorular beni İzmit’in fethine, sadece bir tarih olayı olarak değil, bir dönüm noktası olarak bakmaya yöneltti. Çünkü İzmit’in fethi, yalnızca askeri bir başarı değil; siyasi, kültürel ve stratejik bir hamleydi.

Tarihin Gerçekliği: İzmit’i Kim Fethetti?

İzmit, antik çağda Nikomedia adıyla bilinen önemli bir Roma şehriydi. Bizans döneminde imparatorların ikamet ettiği, hatta bir dönem başkent olarak kullanılan bu şehir, Anadolu’nun batısındaki stratejik konumuyla hem ekonomik hem askeri açıdan değerliydi.

Osmanlı tarihçileri, özellikle Neşrî ve Aşıkpaşazade gibi kaynaklarda, İzmit’in Orhan Gazi tarafından 1337 yılında Bizans’tan alındığını belirtirler. Ancak modern tarihçiler bu tarihin ve olayın detaylarını sorgular. Bazı kaynaklara göre İzmit, Osmanlı’nın ilk kuşatmalarında hemen alınamamış; 1329’daki Pelekanon (Maltepe) Savaşı’nın ardından, Bizans’ın zayıflamasıyla 1337’de tam anlamıyla Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir. Bu bilgi, Halil İnalcık ve Feridun Emecen gibi akademisyenlerin çalışmalarında da desteklenmektedir.

Yani İzmit’in fethi, ani bir saldırıdan çok, uzun süren bir stratejik baskının sonucudur. Osmanlılar, doğrudan şehre saldırmak yerine çevresindeki kaleleri alarak Bizans’ın ikmal yollarını kesmiş, böylece şehir kendi kendine teslim olmuştur. Bu da, fethin sadece kılıçla değil, akılla da kazanıldığını gösterir.

Stratejik Bir Hamle: Erkeklerin Planlı, Kadınların İlişkisel Yaklaşımları

Fetih olgusunu sadece savaş olarak görmek yanıltıcı olur. Erkek liderler genellikle stratejik düşünme, uzun vadeli plan yapma ve çözüm üretme yönleriyle ön plandadır; Orhan Gazi’nin İzmit çevresinde izlediği kuşatma stratejisi de bunun örneğidir. Ancak bu süreçte, kadınların empatik ve ilişkisel katkılarını da göz ardı etmemek gerekir. Osmanlı sarayındaki kadınların diplomatik ilişkilerdeki etkisi, toplumun fethedilen bölgelere entegrasyonunda önemli bir rol oynamıştır.

Tarihte kadınların bu tür süreçlerdeki etkisini yazılı kaynaklar az anlatır, ama halk kültürü ve sözlü tarih bize farklı bir tablo sunar. İzmit çevresinde, Osmanlı’nın yeni yönetim sistemine geçiş döneminde kadınların sosyal yardımlaşma ağlarını kurdukları, dini ve kültürel yapıları şekillendirdikleri görülür. Bu, fetih kavramının sadece askeri bir galibiyet değil, toplumsal bir yeniden yapılanma olduğunu da gösterir.

Eleştirel Yaklaşım: Fetih mi, Dönüşüm mü?

İzmit’in fethi, Osmanlı’nın Anadolu’daki genişlemesinin sembollerinden biridir; fakat “fetih” kelimesi, her zaman kutlanacak bir olay mıdır? Eleştirel bir perspektiften bakıldığında, fetihlerin beraberinde getirdiği kültürel değişimlerin, bazen yerel kimlikleri silikleştirdiği de söylenebilir. Bizans mirasının birçok unsuru zamanla Osmanlı kültürüne karışmış, ama bazıları da tarihin tozlu sayfalarına gömülmüştür.

Bu noktada şu soru akla gelir: Bir şehir fethedildiğinde kim kazanır, kim kaybeder?

Kazanılan sadece toprak mıdır, yoksa yeni bir düzenin doğuşu mudur?

Kanıt Temelli Değerlendirme

Arkeolojik bulgular, İzmit’in fetih sürecinin “yıkım”dan ziyade “dönüşüm”e dayandığını gösteriyor. Osmanlı’nın erken dönem mimarisiyle Bizans kalıntılarının bir arada var olması, bu geçişin görece barışçıl gerçekleştiğine işaret eder. Örneğin, İzmit’teki Orhan Camii, bir Bizans yapısının üzerine değil, boş bir alana inşa edilmiştir. Bu, fetih sonrası dini yapının “sembolik bir dönüşüm” amacı taşıdığını, ama tamamen bir yıkımı hedeflemediğini ortaya koyar.

Bu tür veriler, tarih anlatısına denge getirir: fetih sadece güç değil, uyum ve geçişin de bir ifadesidir.

Toplumsal ve Kültürel Perspektifler

Fetih anlatılarında genellikle erkek kahramanlar öne çıkarılır; ancak toplumsal dönüşümün temelini atanlar çoğu zaman kadınlardır. İzmit’in Osmanlı döneminde hızla İslamlaşması ve şehirleşmesi sürecinde kadın vakıflarının ve hayır kurumlarının katkısı büyüktür.

Aynı zamanda erkeklerin stratejik, kurucu yönleriyle kadınların duygusal ve ilişkisel yaklaşımlarının dengelendiği bir dönemdir bu. Erkekler kaleler inşa ederken, kadınlar toplumu inşa etmiştir.

Bu denge, Osmanlı’nın uzun süreli istikrarının arkasındaki görünmeyen güçlerden biridir.

Tartışmanın Güçlü ve Zayıf Yönleri

Güçlü yönlerden biri, Osmanlı tarihinin yalnızca savaş değil, diplomasi ve kültürel geçişlerle şekillendiğinin anlaşılmasıdır. İzmit örneği, Osmanlı’nın askeri zekâsını olduğu kadar, yönetim ve uyum stratejilerini de sergiler.

Zayıf yönü ise tarih anlatısının uzun süre tek taraflı kalmasıdır. Fetihleri yalnızca “kahramanlık destanı” olarak görmek, farklı halkların yaşadığı deneyimleri ve kayıpları gölgede bırakır.

Tarihin çok sesli okunması, bugünün toplumsal barışı için de önemlidir.

Düşündüren Sorular

- Bir şehrin fethi, onun kimliğini siler mi yoksa zenginleştirir mi?

- Tarih, kazananların mı yoksa hatırlayanların mı kaleminden yazılır?

- Eğer İzmit bugün konuşabilseydi, fethedilmekten mi, hayatta kalmaktan mı söz ederdi?

Sonuç: İzmit’in Sessiz Tanıklığı

İzmit’in taşları, surları ve camileri bize şunu anlatır: Fetih bir son değil, başlangıçtır. Bu başlangıçta aklın stratejisi kadar, kalbin empatisi de vardır.

Bugün İzmit’e bakarken, sadece kimin fethettiğini değil, kimin yaşattığını da hatırlamak gerekir.

Çünkü şehirler, fethedilmekle değil; korunmak, yaşanmak ve sevilmekle var olurlar.
 
Üst